Перевод: со всех языков на турецкий

с турецкого на все языки

yer vermek

  • 1 Platz

    Platz <-es, Plätze> [plats, pl 'plɛtsə] m
    1. 1) ( Ort, Stelle) yer, mekân, mahal;
    fehl am \Platz sein ( Person) ortama uymamak; ( Bemerkung) yerinde olmamak, yersiz olmak
    2) (öffentlicher \Platz) meydan
    3) (Sport\Platz) alan, saha; (Tennis\Platz) kort;
    auf eigenem \Platz kendi sahasında;
    auf gegnerischem \Platz rakip sahada; ( Fußball) deplasmanda
    4) (Sitz\Platz) oturacak yer;
    bitte, nehmen Sie \Platz! lütfen oturunuz!;
    ist noch ein \Platz frei? boş yer var mı?;
    dieser \Platz ist besetzt bu yer dolu;
    \Platz! ( zum Hund) otur!
    5) (Teilnahme\Platz)
    es sind noch Plätze frei daha yerimiz var;
    ein Saal mit 500 Plätzen 500 kişilik bir salon
    6) ( Rang) sıra, derece;
    sie belegte den ersten/zweiten/dritten \Platz birinciliği/ikinciliği/üçüncülüğü aldı;
    seinen \Platz behaupten sırasını korudu
    2. <- es> m kein pl; ( Raum) yer;
    \Platz sparend yerden tasarruflu, az yer kaplayan;
    \Platz da! yer açın!, kaçılın!, yol verin!;
    \Platz für jdn/etw schaffen bir kimseye/şeye yer açmak;
    jdm \Platz machen birine yer vermek

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Platz

  • 2 уделять

    ayırmak (zaman)
    * * *
    несов.; сов. - удели́ть
    ayırmak; vermek

    уделя́ть вре́мя дома́шним дела́м — ev işlerine zaman ayırmak

    уделя́ть ме́сто чему-л.yer vermek

    уделя́ть вре́мя кому-чему-л.zaman ayırmak

    он суме́л удели́ть нам це́лый час — bize tam bir saat vakit ayırabildi

    пре́сса удели́ла э́тому собы́тию значи́тельное ме́сто — basın bu olaya geniş / büyük bir yer verdi

    Русско-турецкий словарь > уделять

  • 3 slot

    yarik, delik; (radyo, vb.) program; oluk, yiv; yarik açmak; (in/into ile) yer ayirmak, yer vermek, vakit ayirmak; delik açmak, yiv açmak

    English to Turkish dictionary > slot

  • 4 подсаживать

    несов.; сов. - подсади́ть
    1) (на лошадь, в вагон и т. п.) binmesine yardım etmek
    2) разг. (сажать к кому-л.) yanına oturtmak; yerleştirmek
    3) (брать на телегу и т. п.) yer vermek, almak
    4) ( о растениях) (daha da) dikmek; ekmek

    подсади́ть пять дере́вьев — beş ağaç daha dikmek

    Русско-турецкий словарь > подсаживать

  • 5 rank

    adj. bol, çok, gür, kaba, kaba saba, verimli, bereketli, tam, alâsı, bakımsız (bahçe), bozulmuş, kokmuş, kokuşmuş, iğrenç
    ————————
    n. sıra, dizi, saf, rütbe, aşama, sınıf, tabaka, derece
    ————————
    v. dizmek, sıraya koymak, saymak, yer vermek, dizilmek, sıra olmak, rütbesi olmak, sayılmak, yüksek rütbeli olmak
    * * *
    1. rütbe 2. sıraya koy (v.) 3. sıra (n.)
    * * *
    I 1. [ræŋk] noun
    1) (a line or row (especially of soldiers or taxis): The officer ordered the front rank to fire.) sıra, dizi, saf
    2) ((in the army, navy etc) a person's position of importance: He was promoted to the rank of sergeant/colonel.) rütbe
    3) (a social class: the lower social ranks.) sınıf
    2. verb
    (to have, or give, a place in a group, according to importance: I would rank him among our greatest writers; Apes rank above dogs in intelligence.) saymak, dahil etmek
    II [ræŋk] adjective
    1) (complete; absolute: rank stupidity; The race was won by a rank outsider.) tam, iyice, son derece
    2) (unpleasantly stale and strong: a rank smell of tobacco.) ağır/fena kokulu

    English-Turkish dictionary > rank

  • 6 give place to

    yerini bırakmak, yer vermek

    English-Turkish dictionary > give place to

  • 7 give place to

    yerini bırakmak, yer vermek

    English-Turkish dictionary > give place to

  • 8 rücken

    1. v/t <h> itmek
    2. v/i <sn> ilerlemek, kımıldamak; yol/yer vermek;
    näher rücken sıkışmak, yaklaşmak; zeitlich yaklaşmak

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > rücken

  • 9 rücken

    rücken ['rʏkən]
    I vi sein ( Platz machen) yer vermek; (näher\rücken) yaklaşmak (an -e);
    rück mal ( ein Stückchen) ! biraz kaysana!;
    in den Mittelpunkt des Interesses \rücken herkesin ilgisini üstüne çekmek
    II vt itmek ( nach -e), sürmek ( nach -e); (näher\rücken) çekmek (an -e)

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > rücken

  • 10 place

    yer; alan, bölge; (yaris, kuyruk, vb.'de) sira; hane, basamak; oturacak yer; memuriyet, görev; mevki, konum; yapilmasi gereken sey, görev; ev, koymak, yerlestirmek; (para) yatirmak; tam olarak hatirlamak, çikarmak; (siparis) vermek; saymak, görmek; önem v

    English to Turkish dictionary > place

  • 11 accommodate

    (yer) saglamak, vermek; yerlestirmek, barindirmak; (birbirine) uydurmak, bagdastirmak; (yeni kosullara uymak için aliskanliklarini, yasam biçimini, vb.) degistirmek

    English to Turkish dictionary > accommodate

  • 12 допускать

    sokmak,
    izin vermek; meydan vermek,
    izin vermek; katlanmak,
    tahammül etmek; ihtimal vermek,
    varsaymak
    * * *
    несов.; сов. - допусти́ть
    1) sokmak; izin vermek

    не допуска́й его́ сюда́! — onu buraya sokma!

    допуска́ть кого-что-л. к ко́нкурсу — birinin, bir şeyin yarışmaya katılmasına izin vermek

    2) (позволять делать что-л.) yer / meydan vermek; izin vermek; katlanmak, tahammül etmek ( терпеть)

    что́бы не допусти́ть па́ники — paniği önlemek için

    э́того допуска́ть нельзя́! — buna yer verilemez!

    3) ( считать возможным) ihtimal vermek; var saymak, kabul etmek ( предполагать)

    я не допуска́ю тако́й возмо́жности — bunun olabileceğine ihtimal vermiyorum

    я допуска́ю, что он мог э́то сказа́ть — bunu söylemiş olabileceğini aklım kesiyor

    допу́стим, что... —... var sayalım;... kabul edelim

    ••

    допусти́ть оши́бку — yanlışlık / hata yapmak

    Русско-турецкий словарь > допускать

  • 13 place

    n. yer, mahal, mekân, yerleşim yeri; ev, hane; basamak, sıra; mevki, makam; statü; sorumluluk; iş
    ————————
    v. yerleştirmek, koymak; yerini belirlemek; oturtmak; görevlendirmek; yazdırmak [tel.]; yatırım yapmak; yatırmak (para); vermek (sipariş), ısmarlamak
    * * *
    1. yerleştir (v.) 2. yer (n.) 3. yerleştir
    * * *
    [pleis] 1. noun
    1) (a particular spot or area: a quiet place in the country; I spent my holiday in various different places.) yer
    2) (an empty space: There's a place for your books on this shelf.) (boş) yer
    3) (an area or building with a particular purpose: a market-place.) yer
    4) (a seat (in a theatre, train, at a table etc): He went to his place and sat down.) (oturacak) yer
    5) (a position in an order, series, queue etc: She got the first place in the competition; I lost my place in the queue.) sıra, derece
    6) (a person's position or level of importance in society etc: You must keep your secretary in her place.) yer, mevki
    7) (a point in the text of a book etc: The wind was blowing the pages of my book and I kept losing my place.) (okunan) yer
    8) (duty or right: It's not my place to tell him he's wrong.) iş, vazife
    9) (a job or position in a team, organization etc: He's got a place in the team; He's hoping for a place on the staff.) yer, kadro
    10) (house; home: Come over to my place.) ev, oda, iş yeri
    11) ((often abbreviated to Pl. when written) a word used in the names of certain roads, streets or squares.)... Caddesi/Meydanı
    12) (a number or one of a series of numbers following a decimal point: Make the answer correct to four decimal places.) basamak, hane
    2. verb
    1) (to put: He placed it on the table; He was placed in command of the army.) koymak
    2) (to remember who a person is: I know I've seen her before, but I can't quite place her.) kim olduğunu hatırlamak, çıkarmak
    - go places
    - in the first, second place
    - in place
    - in place of
    - out of place
    - put oneself in someone else's place
    - put someone in his place
    - put in his place
    - take place
    - take the place of

    English-Turkish dictionary > place

  • 14 Platz

    Platz m <Platzes; Plätze> (Ort, Stelle) yer; (Lage) durum, konum, mevki; (Bauplatz) inşaat alanı; öffentlicher meydan, alan; (Sitzplatz) koltuk, (oturacak) yer;
    SPORT auf Platz drei üçüncü (derecede);
    ist dieser Platz noch frei? burası boş mu?;
    Platz machen für -e yer açmak; (vorbeilassen) -e yol vermek;
    Platz nehmen -e oturmak;
    Platz raubend fazla yer tutan;
    Platz sparen yerden kazanmak;
    Platz sparend az yer tutan

    Deutsch-Türkisch Wörterbuch > Platz

  • 15 space

    n. uzay, feza, mekân, aralık, mesafe, yer, alan, boşluk, açıklık, uzaklık, ara, süre, espas, reklâm süresi [tv]
    ————————
    v. ara vermek, boşluk bırakmak, aralık bırakmak, espas koymak, aralıklı dizmek
    * * *
    1. boşluk 2. boşluk bırak (v.) 3. boşluk (n.)
    * * *
    [speis] 1. noun
    1) (a gap; an empty or uncovered place: I couldn't find a space for my car.) yer
    2) (room; the absence of objects; the area available for use: Have you enough space to turn round?; Is there space for one more?) yer
    3) ((often outer space) the region outside the Earth's atmosphere, in which all stars and other planets etc are situated: travellers through space.) uzay
    2. verb
    ((also space out) to set (things) apart from one another: He spaced the rows of potatoes half a metre apart.) arasında mesafe bırakmak
    - spacious
    - spaciously
    - spaciousness
    - space-age
    - spacecraft
    - spaceship
    - spacesuit

    English-Turkish dictionary > space

  • 16 Feuer

    Feuer <-s> ['fɔıɐ] nt
    1) mil ateş;
    das \Feuer eröffnen/einstellen ateş açmak/kesmek
    dieses Pferd hat viel \Feuer bu at çok ateşli
    2. <-s, -> nt
    das olympische \Feuer Olimpiyat Ateşi;
    \Feuer speiend ( Drache, Vulkan) alev püsküren;
    \Feuer fangen ateş almak, tutuşmak;
    haben Sie \Feuer? ateşiniz var mı?;
    jdm \Feuer geben birine ateş vermek;
    mit dem \Feuer spielen ( fig) ateşle oynamak;
    für jdn durchs \Feuer gehen biri için kendini ateşe atmak, biri için canını vermek;
    jdm \Feuer unterm Hintern machen ( fam) birini dürtüklemek;
    Öl ins \Feuer gießen ( fig) yangına körükle gitmek
    2) ( Brand) yangın, ateş;
    \Feuer an etw legen bir şeye kundak koymak, yangın çıkarmak için bir şeyi tutuşturmak;
    \Feuer und Flamme für etw/jdn sein ( fam) bir şey/kimse için yanıp tutuşmak;
    \Feuer fangen ( in Brand geraten) yanmaya başlamak, tutuşmak; ( sich begeistern) ateşlenmek;
    gebranntes Kind scheut das \Feuer ( prov) sütten ağzı yanan yoğurdu üfleyerek yer

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > Feuer

  • 17 شكل

    I
    شَكَّلَ
    1. oluşturmak
    2. formatlamak
    3. biçimlendirmek
    4. şekillendirmek
    II
    شَكْل
    1. estamp
    Anlamı: metal, tahta vb. üzerine kazıldıktan sonra basılan resim
    2. gravür
    Anlamı: kazıma resim
    3. dizayn
    Anlamı: bir çizim
    4. beti
    5. şeklen
    6. suret
    Anlamı: görünüş, biçim
    7. forma
    Anlamı: biçim, şekil
    8. levha
    Anlamı: bir yere asılmak için yazılmış yazı, safiha
    9. tablo
    Anlamı: sulu boya, yağlı boya veya kalem resmi
    10. çeşit
    Anlamı: aynı türden olan şeylerin bazı özelliklerinden ayrılan yer biri, nevi
    11. şekil
    Anlamı: biçim
    12. form
    Anlamı: biçim, şekil
    13. tasvir
    Anlamı: resim
    14. desen
    Anlamı: belirli çizgilerle gösterme, tasvir

    Arapça-Türkçe Sözlük( قاموس عربي-تركي) > شكل

  • 18 recess

    n. tatil, ara, mola, gizli yer, kovuk, girinti, yatak, yuva
    ————————
    v. oymak, yer açmak, girinti yapmak, boşluğa yerleştirmek, ara vermek, paydos etmek, tatil olmak
    * * *
    tatil
    * * *
    [ri'ses, 'ri:ses]
    1) (a part of a room set back from the main part; an alcove: We can put the dining-table in that recess.) giriş, niş
    2) (the time during which Parliament or the law-courts do not work: Parliament is in recess.) tatil
    3) ((American) a short period of free time between school classes.) teneffüs

    English-Turkish dictionary > recess

  • 19 feature

    yüzün herhangi bir tarafi; bir seyin göze çarpan tarafi, özellik, belirleyici nitelik; uzun film; makale, -in belirleyici, göze çarpan özelligi olmak; (göze çarpan bir özellik olarak) içermek, yer, rol vermek; yer, rol almak

    English to Turkish dictionary > feature

  • 20 concession

    Dictionnaire Français-Turc > concession

См. также в других словарях:

  • yer vermek — 1) önemli saymak, saygı göstermek Etrafını zehirleye zehirleye yaşadıktan sonra hâlâ insanlar ona kendi aralarında bir yer veriyorlardı. M. Yesari 2) bir olaya yol açmak, imkân tanımak 3) önemli bir görev vermek 4) kendi yerini bir başkasına… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yer — is., gök b. 1) Dünya 2) Bir şeyin, bir kimsenin kapladığı veya kaplayabileceği boşluk, mahal, mekân İzinsiz bir yere gitmek ne haddime? M. Ş. Esendal 3) Gezinilen, ayakla basılan taban Ayıp bir şey gördü mü kulaklarına kadar kızarıyor, gözünü… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yer açmak — 1) bir kimseye oturması için yer hazırlamak 2) mec. yer bırakmak, imkân vermek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • tatır yer — kıraç yer, I, 361 tat ıtmak tadılmak, tadına tesir etmek, tat vermek, II, 299 …   Divan-i Luqat-i it-Türk Dizini

  • sütununu açmak — yer vermek, yayımlamak Sanat dergilerinden biri bir ara, genç şairlere sütunlarını açmıştı. B. R. Eyuboğlu …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • altlamak — i, man. Özel diye alınan bir şeye, genel bir kavramın altında yer vermek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kadrolandırmak — i Kadroda yer vermek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • sanayileşmek — nsz Üretimde makine, tezgâh vb. maddi üretim araçlarına giderek daha çok yer vermek, endüstrileşmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kucak (veya kucağını) açmak — 1) (birine) korumak Paris teki hemşehriler bana büyük bir sevgi ve emniyetle kucaklarını açmışlardı. R. N. Güntekin 2) (birine) sığınacak yer vermek Her çalışmak isteyene kucak açmışlardı. Y. K. Karaosmanoğlu …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • HAYAL-PERESTLİK — Kelâmda hakikatı rencide edecek şekilde lüzumsuz hayallere yer vermek …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

  • TEŞBİH-PERESTLİK — Kelâmda lüzumundan fazla teşbihe yer vermek …   Yeni Lügat Türkçe Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»